1 Temmuz 2024 Pazartesi

Özgür Özel’in bölgesel ve sektörel asgari ücret önerisine dair

Yıllardır faiz artsın ki yabancı gelsin, aşırı talep var kısılmalı, asgari ücret artarsa enflasyon daha çok artar alım gücü düşer diyip ve Mehmet Şimşek’e 'vatan meselesi' kisvesi altında destek kampanyaları düzenleyip geçtiğimiz hafta asgari ücret artışından yana beyanlarda bulunan, temel hedefi enflasyonu talep ve ücret kaynaklı gösterip emeği baskılamak ve tekelleşmeyi, finansallaşmayı artırmak olan enflasyon hedeflemesi uygulamasını savunagelmiş Özgür Demirtaş, Selva Demiralp ve hukukun üstünlüğünü gelsinler diye istediği yabancı sermayenin kazanacağı faiz gelirini eleştirmeye başlayan, aşırı karların enflasyona katkısını gizlemek için “firmalar gelecekteki maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtıyor” dedikten 6 ay sonra açgözlülük enflasyonunu kendi bulmuş gibi poz veren Mahfi Eğilmez’in desteklerken apolitik ve politika üstü, objektif konumlarını yitirmedikleri partileri CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel “geçim yoksa secim var” sloganıyla miting düzenledikten 1 gün sonra bölgesel ve sektörel asgari ücret önerdi.

Tutarlılığın, tefekkürün, kendine dışarıdan bakmanın norm olmaktan çıktığı bu tuhaf zamanlarda bu tür karakterlerin aktörleşmesinin analizini sosyal-psikologlara bırakıp bölgesel ve sektörel asgari ücret uygulamasının olası sonuçlarını tartışalım.

Her ne kadar CHP’nin 2023 genel seçimlerini kaybetmesine sebep olan anaakım iktisatçıların kemer sıkma önerilerine mesafe alıp yerel seçimleri kazanmasına vesile olan Prof. Dr. Yalçın Karatepe’nin bakışını tam yansıtmasa da, Özgür Özel’in bu önerisi ücretlere sadece maliyet olarak bakan anaakım yaklaşımdan neşet ediyor.

Bu tüm derdi sömürüyü bilimsel kılıf uydurarak aklamak olan anaakım yaklaşıma göre işsizliğin de enflasyonun da müsebbibi, ücretlerinin düşürülmesini kabul etmeyen isçilerdir. Ücretler düşürülürse firmaların daha çok isçi alacaklarını sanacak kadar gerçekçi olan bu teoriye itimat eden iktisatçılar, talebin her artışının fiyat artışıyla karşılık bulduğunu zannediyorlar. Oysa satışlar artmadığı sürece firmalar aynı sayıdaki işçiye daha düşük ücret ödeyerek karlarını artırmayı düşünürler, sırf ücretler düştü diye extra işçi alımına gitmezler- ki ücretler düştüğünde satışlar da düşer ve işçi çıkarırlar çünkü talebin temel kaynağı ücretlerdir. Stoklanamayan ve hemen yeniden üretilemeyen ürünlerde ve arz kısıntısı durumlarında talebin artması fiyatların artmasını tetikler, diğer durumlarda ve yeterince rekabet ve atıl kapasite varsa, üretim artışını tetikler.

Bir firmanın işçisinin başka bir firmanın müşterisi olduğunu, bir firmanın ücret maliyetlerinin diğer firmaların hasılat kaynağı olduğu gerçeğini hatırlayıp ekonominin tek bir firma ve tek bir üründen müteşekkil statik bir yapı değil, finansal akışların olduğu dinamik bir döngü olduğunu kavradığınızda asgari ücreti düşük tutmanın, bölgelere veya sektörlere göre ayrıştırmanın anaakım teorinin beklediği sonuçları üretmeyeceği de berraklaşır.

Bu uygulamanın olası sonuçlarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Asgari ücreti bir veya birkaç bölgede ve sektörde düşük tutmak, bu bölgelerde ve sektörlerde çalışan işçilerin alım güçlerini, tüketim harcamalarını baskılayacağından, onların satın aldıkları ürünleri üreten diğer sektörlerdeki ve bölgelerdeki firmaların hasılatlarını düşürür. Düşen hasılatlardan dolayı artırılamayacak olan üretim işsizliği artırarak, işçilerin asgari ücretin yüksek olduğu sektörlere ve bölgelere yönelmesini boşa çıkarır çünkü bu yönelinen bölgelerdeki ve sektörlerdeki ücretleri baskılayarak asgari ücreti düşük tutulan sektörlere ve bölgelerdeki ücretlere yakınsatır ve hedeflenen sonuca varılmamış olunur.

2. Düşük tutulan ücretler ve alım gücü verimliliği baskılar, baskılanan verimlilik şimdiye değin olduğu üzere enflasyonu yukarı yönlü destekler.

3. Ücretlerin düşük tutulduğu bölge ve sektörlerdeki işçiler, yaşam standartlarını koruma saikiyle yapılan borçlanmayı ve bu nedenle finansal istikrarsızlığı daha da artırır.

4. Ülke ekonomisini, daha verimli üretim teknolojisine geçişi gereksiz kılarak hâlihazırda muzdarip olunan emek-yoğun üretime daha çok sabitler.

5. Firmalar sırf ücret maliyetleri görece düştüğü için fiyat indirimine gitmeyeceklerinden dolayı asgari ücretin düşük tutulduğu sektörlerdeki ve bölgelerdeki firmaların kar-marjı fiyatlaması yükselir, haksız rekabet avantajı yaratılır.

6. Eğer seçilecek sektörler ihracat yapan sektörler olursa, ihracat fiyat esnekliği ve rekabeti yüksek ürünlere yoğunlaştığından hâlihazırdaki ihracatın miktarını değil, ihracatçıların karlarını destekler.

7. Artan ücret eşitsizliği hâlihazırda zaten yüksek olan eşitsizliği daha da körükler.

8. ‘Eşit işe eşit ücret’ ilkesi ve adalet duygusu zedelenir.

Özetle bu öneri, ülkenin ihtiyacı olan eşitlikçi ve demokratik kalkınma perspektifinden mahrum olduğu gibi hedeflerini gerçekleştirme yetisinden bile yoksundur. İşsizliği ve enflasyonu düşürmek, tam tersine ücretleri yoksulluğu bertaraf edecek ve verimliliği artıracak kadar yükseltmekten geçiyor.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

"ekonominin tek bir firma ve tek bir üründen müteşekkil statik bir yapı değil, finansal akışların olduğu dinamik bir döngü olduğunu kavradığınızda asgari ücreti düşük tutmanın, bölgelere veya sektörlere göre ayrıştırmanın anaakım teorinin beklediği sonuçları üretmeyeceği de berraklaşır." yukaıdaki satırlar senin yazında bu düşünceyi çok tuttum , yazıdaki son prağrafın da vurgusu mükemmel İlhan hocam.

hasan kayım dedi ki...

Yazınızı okudum çok güze ve vurgulu.

Quant_Hyster.Hunter dedi ki...

Kantitatif model konusunda arayış olmadıkça verimsizlik tartışması kısır döngü...