Anaakımın uluslararası iktisat anlayışı, finans ve enflasyon
Bu yazıda
şimdiye değin yeterince vurgulamadığım iki husus üzerinde durmak istiyorum:
Enflasyonun
yükselmesinde finans piyasalarının rolü ve buradan hareketle uluslararası
ekonomiye dair anaakım anlayışın eleştirisi.
Başından beri
paranın içselliğini (kredinin yoktan yaratılmasını) vurgulamamız üzerine, bazen
“Niye abartıyorsunuz bu meseleyi bu kadar? Yoktan yaratılsa ne olacak, kredi
mevduattan verilse ne olacak? Çözüm öneriniz nedir? Önemli olan AKP’yi
eleştirmek, ana akımcılarla niye yan yana AKP’ye karşı durmuyorsunuz” gibi
mevzuyu anlamamış, banal eleştiriler aldık. Sanki faiz artışı ve MB
bağımsızlığı dışında hükümete bir itirazları olmayan ana akımcılar refah ve
emek dostu bir perspektif sunuyorlarmış da biz yan yana gelmiyormuşuz. “İnşaat
rantiyerlerine karşı finans rantiyerlerini savunmanın neresi heterodoks, Sol
anlayış?” diye kendilerine sormadan bu eleştiriyi yapan İbrahim Ekinci gibi
Solcu diye tanınan ekonomi gazetecileri, şimdilerde bizzat kendilerinin
önerdikleri faiz artışlarını yapan Mehmet Şimşek politikalarının işsizlik ve bütçe
açığındaki artışlar gibi sonuçlarını eleştiriyor. Tıpkı geçen sene seçim
öncesinde ana akımcıların popülaritesi yüksekken sert faiz artışı önerip şimdi enflasyonu
düşüremeyen Mehmet Şimşek'e tepkiler artınca ve networküne dahil olmak istediği
anaakımlardan beklediği teveccühü göremeyince şimdilerde faiz artışı önerenleri
aşağılayan ezberci, ırkçı heterodoks Oktay Özden gibi…
Paranın
içselliğini vurgulamamız lazım çünkü önereceğimiz çözümleri temellendirmek için
kredinin mevduattan verildiği, kamu harcamasının vergiyle yapıldığı yalanlarını
yıkmamız gerekiyor zira öneriler bu yanlış zanlara temellendirilmiş “Talep
artarsa enflasyon artar”, “Bütçe açığı faizi yükseltir” gibi içi boş
itirazlarla karşılık buluyor. Her
seferinde öyle olmadığını anlatmak için paranın yaratılması meselesini
tekrarlamak gerekiyor çünkü ekonomik sirkülasyonun ilk aşamasını yanlış
tanımlayınca diğer iktisadi fenomenler arası ilişkiler de yanlış kuruluyor.
En temel
olarak, paranın içselliğini, kamu harcamasının MB tarafından yoktan yaratılan
parayla finanse edildiğini kavramayanlar, cari açık ile tasarruf açığı
arasındaki ilişkinin yönünü ters tayin ediyorlar. Özel sektörün tasarruf açığı,
cari açığın ve/ya bütçe fazlasının (ya da cari açığın altında kalan bütçe
açığının) sonucu olduğu halde, sebebi olarak lanse edip kemer sıkma önerilerine
bahane etmekteler. 2009'da Avrupa'da deflasyon sorunu varken de, 2021
sonrasında da enflasyon nüksederken de önerecek kadar kemer sıkma ile obsesif
bir ilişki kurmuş olan zihniyet, ithalattan ve dolaylı vergilerden beslenen
vergi politikalarıyla cari fazla verildiğinde, ithalat azaldığında ise
uydurdukları denk bütçe hedefiyle artan bütçe açığını kapatmak için zam yaparak
kemer sıkma dayatmaktalar.
Finans
ve enflasyon
Parayı ve finansı analizinin merkezine koymayıp reel ekonomiyi ve finansı birbirinden ayrık iki alan olarak gördüğü için küresel finans piyasalarında fiyatı belirlenen emtia fiyatlarının enflasyonu belirlediğini de kavrayamıyor ya da görmezden geliyor bu bakış. Bunu Ann Pettifor sıkça vurguladı. Tabii ki tüm heterodoksların kaderi olduğu üzere görmezden gelindi. Anaakım bu finans spekülasyonların emtia fiyatlarına katkısını, tüketim ürünlerinin fiyatlarını belirleyen büyük firmaların aşırı karlarının enflasyona katkısını ve bunları vurgulayanları görmezden gelip enflasyonu talep kaynaklı gösterebildiği sürece enflasyonu indirme bahanesiyle faizleri artırıp, emtialar üzerinde yaptığı spekülasyonlarla enflasyonu nüksettiren finans sektörüne tekrar kazanç sağlayabiliyor.
Yani
enflasyonu artırırken de, enflasyonu düşürme bahanesiyle faiz arıtılırken de,
küresel finans kazanıyor.
Küresel finans
aktörleri, özellikle türev ürünler piyasalarında ekonominin gidişatına göre
emtiaların fiyatları üzerinde spekülasyon yaparlar. Ekonomi daralma dönemine
girecekse (özellikle merkez bankalarının sert faiz artışlarından ötürü)
emtialara, hammaddelere talebin düşeceği düşüncesiyle pozisyonlarını
shortlarlar (=fiyatı düşünce almak üzere satmak). Ekonominin genişleme, büyüme
dönemine gireceği zaman ya da savaş gibi durumlarda, emtialara, hammaddelere
talebin ve fiyatlarının artacağı öngörüsüyle pozisyonlarını longlarlar (=fiyatı
artınca satmak üzere almak).
Bunu anaakımın
görmezden gelmesinin yanı sıra diğer problem, görmek istese bile makroekonomiyi
ve uluslararası ekonomiyi parasız ve finanssız algıladığı için finans
sektörünün enflasyona katkısını algılayamaz.
Parasız
uluslararası ticaret anlatısı
Anaakım
uluslararası ders kitaplarında (bkz. Nobel Ekonomi ödülü sahibi Paul Krugman’ın
ders kitabı), para yokmuş gibi bir uluslararası ekonomi anlatılır. İçinde
günümüz küresel ekonomisinin etrafında döndüğü finansa dair tek bir ünite
yoktur.
Sürekli
vurguladığımız kapitalist ekonomiyi paranın sadece değiş-tokuş işlevi gördüğü
‘barter (takas) ekonomisi’ sanma hatasını uluslararası ekonomi analizinde de
tekrarlıyorlar. Herkesin birbirini tanıdığı, güven ilişkilerinin olduğu,
verdiği sözü tutmayanların ayıplandığı bir köyde, mahallede takas ekonomisi
kurulabilir. Ama birbirini tanımayan, görmeyen insanların ülkeler arası
ticaretini parasız yapılan takas ekonomisi sanmak, ciddi bir arızadır.
Uluslararası ticaret üzerinde para miktarı yazılı sözleşmesiz, sigortasız
yürütülemez. Dahası, uluslararası ticarete konu olan sanayi ürünleri kredisiz
üretilemezler.
Anaakım
yaklaşım, uluslararası ve bireyler arası ticareti bir ürünü üretmek için
gerekli emek zaman ile ölçülen ‘karşılaştırmalı üstünlükler’ ile açıklar. Bir
ülke veya kişi, bir üründen bir birim daha fazla üretmek için diğer üründen
daha az vazgeçiyorsa karşılaştırmalı üstünlüğü vardır ve o ürünün üretiminde
uzmanlaşmalıdır. Diğer aktör de diğer üründe uzmanlaşmalı ve karşılıklı
ticaretle her ikisi de refahını artırır.
Buradaki
sorun, öncelikle paranın analizde yer almamasıdır. İnsanlar para kazanmak için
üretirler ve daha çok satabilmek, daha çok üretebilmek için para miktarının
artması lazım. Para miktarı sabit kaldığında üretim de artırılamaz. Ürettikleri
ürünü değil, o üretimden edindikleri parayı biriktirme motivasyonu kapitalist
üretimi güdüler. Bu nedenlerle para miktarı, üretime, büyümeye, verimliliğe
nötr değildir, içkindir.
Diğer sorun, ülkeleri bireymiş gibi varsaymasıdır. Evet, bir insan farklı ihtiyaçlarını aynı anda karşılayamaz fakat bu ülkeler için pek geçerli değildir. Ülkeler aynı anda çok sayıda farklı ürün üretebilirler. Bireyler için çizdikleri ‘üretim imkanları eğrisi (production possibilities frontier)’ aynı ölçüde ülkeler için geçerli değildir. O nedenle bu bakış, Fransa’dan Almanya’ya otomobil ihracatı yapılırken aynı zamanda Almanya’dan Fransa’ya otomobil ihracatı yapılmasını açıklayamaz. Bu durumun açıklaması, ürün farklılaştırması ve tüketim tercihleridir. Ama bu durum, anaakım teoriye göre geçici olmalıdır çünkü ürün farklılaştırılmasının olduğu rekabetçi olmayan piyasa yapılarının orta-uzun vadede ürünlerin homojenleştiği ve rekabetin sadece fiyatlar üzerinden yürüdüğü tam rekabetçi piyasaya evrilmesi gerekiyor. Ama gerçek hayatta hiç böyle bir deneyim yaşanmadı. Tarihin hiçbir zaman diliminde hiçbir yerde tam rekabetçi bir piyasa pratiği yaşanmadı.
Bu uluslrarası ticareti karşılaştırmalı üstünlükler ile açıklayan analizin açıklayamadığı bir diğer husus, birim emek maliyeti yüksek olan Belçika, İsveç, Danimarka, Hollanda, Almanya gibi ülkelerin dış ticaret fazlası verirken ihracatlarının GSMH'ya katkılarının, birim emek maliyetleri düşük olan Çin, Türkiye gibi ülkelerin ihracatlarının GSMH'ya katkılarının üzerinde olmasıdır.
Kaynak: World Bank
Post-Keynesyen
alternatif: Thirlwall Kanunu
Küresel
düzeydeki eşitsiz iş bölümünü ve üretimin işçinin grevden gelen pazarlık gücünü
kırmak için küresel düzeyde parçalanmasını açıklayamayan bu bakışa karşı
ekonomiyi arz değil talep temelli gören post-Keynesyen yaklaşım, döviz kurunu
ticaret hacminin değil, ülkeler arası faiz farklarınca güdülenen finansal
akımların (sıcak paranın) belirlediğini vurgular.
Post-Keynesyen
yaklaşıma yakın olan Anthony Thirlwall, borcu ve talebi analizinin merkezine
alan “Ödemeler dengesi kısıtlı büyüme modeli” ile alternatif bir açıklama
sunar. Thirlwall Kanunu olarak da bilinen bu teoriye göre, hiçbir ülke, sürekli
büyüyen cari açığını finanse edemediği sürece, uzun vadede cari ödemeler
dengesi ile tutarlı orandan daha hızlı büyüyemez. Yani bir ülkenin büyümesi,
ihracatına olan talebin esnekliğiyle doğru orantılı, ithalatının gelire olan
esnekliği ile ters orantılıdır, dolayısıyla cari açığı ile sınırlıdır.
Mekanizmayı
şöyle açıklar Thirlwall: Artan dış borç, yabancı alacaklıların borçlu ülkenin
geri ödeme yapıp yapamayacağı konusundaki şüphelerini artırır ve artan ticaret
açıkları, alacaklılar için sermaye kaybına neden olan bir devalüasyon
olasılığının arttığına işaret eder. Bu da uluslararası finansman akışının
durmasına ve ödemeler dengesi finans hesabında açık olarak yansıyan döviz rezerv kaybına yol açar. Bu sorunla karşılaşan ülke de yabancı sermayenin
çıkışını durdurmak için çareyi faizi artırmakta bulur fakat bu faiz artışı
iflasları tetikleyerek ekonomiyi resesyona sokar.
İhraç
ettikleri emek-yoğun ve fiyat rekabetinin galebe çaldığı, talebinin fiyat
esnekliği yüksek ürünler olan ama ithal ettikleri sermaye-yoğun, rekabetin ürün
farklılaştırma üzerinden yürüdüğü, talebinin fiyat esnekliği düşük ürünler olan
Türkiye gibi ülkelerin yaşadıkları kronik yapısal cari açık sorunu budur ve
yerel para birimini değersizleştirerek üstesinden gelinebilecek bir sorun
değildir. Ticaret kompozisyonunu dönüştürecek kalkınma ve maliye politikaları
(kamu yatırımları) gerektirir.
Son olarak,
tüketim malları ve üretim girdileri yüksek düzeyde ithalata bağımlı oldukları
için enflasyonun döviz kuruna hassasiyetinin yüksek olan bu ülkelerin maruz
kaldıkları kur-enflasyon-faiz sarmalı, Louis-Philippe Rochon’un da vurguladığı
üzere, enflasyonun kök sebebi olan gelir üzerindeki çatışmanın küresel düzeyde
vuku bulmuş halidir. Küresel finans, emtialar üzerinde yaptıkları
spekülasyonlarla enflasyonu nüksettirip çare olarak dayatılan faiz artışlarıyla
da gelirlerini artırmakta, bu çatışmadan galip çıkmakta.
2 yorum:
Gerçekten sizi okuduktan sonra ekonomi ve sınıfsal tercihler hakkında aydınlanma yaşadım hocam. YouTube yakınlarınızı ve yazılarınızı dikkatle takip ediyorum. İyi ki varsınız. Emeğinize sağlık
Hocam siz soruna işaret etmekten öte çözümde sunuyorsunuz, iktisadi anlayış ve/ya ideoloji perspektifi açısından beğenilir beğenilmez , bu ayrı konudur. Ama bilimsel bir yaklaşım ile benim çözümüm budur ve böyle bir literatüre dayanır diyebilen ana dilimi kullanan nadir iktisatçılardan oldunuz. Benim lisans eğitimim iktisat üzerine değil, korkut boratav hoca ile iktisadın emek tarafında da olabilen bir külliyatı olduğunu keşfederek amatör çalışmalarımı başlattım. Sizin ile de ufuk genişlemesine bir büyük katkı daha oldu. Emeğinize sağlık, merakla takip ediyorum yayımlarınızı.
Yorum Gönder