12 Ağustos 2024 Pazartesi

Anaakımın uluslararası iktisat anlayışı, finans ve enflasyon

Bu yazıda şimdiye değin yeterince vurgulamadığım iki husus üzerinde durmak istiyorum:

Enflasyonun yükselmesinde finans piyasalarının rolü ve buradan hareketle uluslararası ekonomiye dair anaakım anlayışın eleştirisi.

Başından beri paranın içselliğini (kredinin yoktan yaratılmasını) vurgulamamız üzerine, bazen “Niye abartıyorsunuz bu meseleyi bu kadar? Yoktan yaratılsa ne olacak, kredi mevduattan verilse ne olacak? Çözüm öneriniz nedir? Önemli olan AKP’yi eleştirmek, ana akımcılarla niye yan yana AKP’ye karşı durmuyorsunuz” gibi mevzuyu anlamamış, banal eleştiriler aldık. Sanki faiz artışı ve MB bağımsızlığı dışında hükümete bir itirazları olmayan ana akımcılar refah ve emek dostu bir perspektif sunuyorlarmış da biz yan yana gelmiyormuşuz. “İnşaat rantiyerlerine karşı finans rantiyerlerini savunmanın neresi heterodoks, Sol anlayış?” diye kendilerine sormadan bu eleştiriyi yapan İbrahim Ekinci gibi Solcu diye tanınan ekonomi gazetecileri, şimdilerde bizzat kendilerinin önerdikleri faiz artışlarını yapan Mehmet Şimşek politikalarının işsizlik ve bütçe açığındaki artışlar gibi sonuçlarını eleştiriyor. Tıpkı geçen sene seçim öncesinde ana akımcıların popülaritesi yüksekken sert faiz artışı önerip şimdi enflasyonu düşüremeyen Mehmet Şimşek'e tepkiler artınca ve networküne dahil olmak istediği anaakımlardan beklediği teveccühü göremeyince şimdilerde faiz artışı önerenleri aşağılayan ezberci, ırkçı heterodoks Oktay Özden gibi…

Paranın içselliğini vurgulamamız lazım çünkü önereceğimiz çözümleri temellendirmek için kredinin mevduattan verildiği, kamu harcamasının vergiyle yapıldığı yalanlarını yıkmamız gerekiyor zira öneriler bu yanlış zanlara temellendirilmiş “Talep artarsa enflasyon artar”, “Bütçe açığı faizi yükseltir” gibi içi boş itirazlarla karşılık buluyor.  Her seferinde öyle olmadığını anlatmak için paranın yaratılması meselesini tekrarlamak gerekiyor çünkü ekonomik sirkülasyonun ilk aşamasını yanlış tanımlayınca diğer iktisadi fenomenler arası ilişkiler de yanlış kuruluyor.

En temel olarak, paranın içselliğini, kamu harcamasının MB tarafından yoktan yaratılan parayla finanse edildiğini kavramayanlar, cari açık ile tasarruf açığı arasındaki ilişkinin yönünü ters tayin ediyorlar. Özel sektörün tasarruf açığı, cari açığın ve/ya bütçe fazlasının (ya da cari açığın altında kalan bütçe açığının) sonucu olduğu halde, sebebi olarak lanse edip kemer sıkma önerilerine bahane etmekteler. 2009'da Avrupa'da deflasyon sorunu varken de, 2021 sonrasında da enflasyon nüksederken de önerecek kadar kemer sıkma ile obsesif bir ilişki kurmuş olan zihniyet, ithalattan ve dolaylı vergilerden beslenen vergi politikalarıyla cari fazla verildiğinde, ithalat azaldığında ise uydurdukları denk bütçe hedefiyle artan bütçe açığını kapatmak için zam yaparak kemer sıkma dayatmaktalar.

Finans ve enflasyon

Parayı ve finansı analizinin merkezine koymayıp reel ekonomiyi ve finansı birbirinden ayrık iki alan olarak gördüğü için küresel finans piyasalarında fiyatı belirlenen emtia fiyatlarının enflasyonu belirlediğini de kavrayamıyor ya da görmezden geliyor bu bakış. Bunu Ann Pettifor sıkça vurguladı. Tabii ki tüm heterodoksların kaderi olduğu üzere görmezden gelindi. Anaakım bu finans spekülasyonların emtia fiyatlarına katkısını, tüketim ürünlerinin fiyatlarını belirleyen büyük firmaların aşırı karlarının enflasyona katkısını ve bunları vurgulayanları görmezden gelip enflasyonu talep kaynaklı gösterebildiği sürece enflasyonu indirme bahanesiyle faizleri artırıp, emtialar üzerinde yaptığı spekülasyonlarla enflasyonu nüksettiren finans sektörüne tekrar kazanç sağlayabiliyor.

Yani enflasyonu artırırken de, enflasyonu düşürme bahanesiyle faiz arıtılırken de, küresel finans kazanıyor.

Küresel finans aktörleri, özellikle türev ürünler piyasalarında ekonominin gidişatına göre emtiaların fiyatları üzerinde spekülasyon yaparlar. Ekonomi daralma dönemine girecekse (özellikle merkez bankalarının sert faiz artışlarından ötürü) emtialara, hammaddelere talebin düşeceği düşüncesiyle pozisyonlarını shortlarlar (=fiyatı düşünce almak üzere satmak). Ekonominin genişleme, büyüme dönemine gireceği zaman ya da savaş gibi durumlarda, emtialara, hammaddelere talebin ve fiyatlarının artacağı öngörüsüyle pozisyonlarını longlarlar (=fiyatı artınca satmak üzere almak).

Bunu anaakımın görmezden gelmesinin yanı sıra diğer problem, görmek istese bile makroekonomiyi ve uluslararası ekonomiyi parasız ve finanssız algıladığı için finans sektörünün enflasyona katkısını algılayamaz.

Parasız uluslararası ticaret anlatısı

Anaakım uluslararası ders kitaplarında (bkz. Nobel Ekonomi ödülü sahibi Paul Krugman’ın ders kitabı), para yokmuş gibi bir uluslararası ekonomi anlatılır. İçinde günümüz küresel ekonomisinin etrafında döndüğü finansa dair tek bir ünite yoktur.

Sürekli vurguladığımız kapitalist ekonomiyi paranın sadece değiş-tokuş işlevi gördüğü ‘barter (takas) ekonomisi’ sanma hatasını uluslararası ekonomi analizinde de tekrarlıyorlar. Herkesin birbirini tanıdığı, güven ilişkilerinin olduğu, verdiği sözü tutmayanların ayıplandığı bir köyde, mahallede takas ekonomisi kurulabilir. Ama birbirini tanımayan, görmeyen insanların ülkeler arası ticaretini parasız yapılan takas ekonomisi sanmak, ciddi bir arızadır. Uluslararası ticaret üzerinde para miktarı yazılı sözleşmesiz, sigortasız yürütülemez. Dahası, uluslararası ticarete konu olan sanayi ürünleri kredisiz üretilemezler.

Anaakım yaklaşım, uluslararası ve bireyler arası ticareti bir ürünü üretmek için gerekli emek zaman ile ölçülen ‘karşılaştırmalı üstünlükler’ ile açıklar. Bir ülke veya kişi, bir üründen bir birim daha fazla üretmek için diğer üründen daha az vazgeçiyorsa karşılaştırmalı üstünlüğü vardır ve o ürünün üretiminde uzmanlaşmalıdır. Diğer aktör de diğer üründe uzmanlaşmalı ve karşılıklı ticaretle her ikisi de refahını artırır.

Buradaki sorun, öncelikle paranın analizde yer almamasıdır. İnsanlar para kazanmak için üretirler ve daha çok satabilmek, daha çok üretebilmek için para miktarının artması lazım. Para miktarı sabit kaldığında üretim de artırılamaz. Ürettikleri ürünü değil, o üretimden edindikleri parayı biriktirme motivasyonu kapitalist üretimi güdüler. Bu nedenlerle para miktarı, üretime, büyümeye, verimliliğe nötr değildir, içkindir.

Diğer sorun, ülkeleri bireymiş gibi varsaymasıdır. Evet, bir insan farklı ihtiyaçlarını aynı anda karşılayamaz fakat bu ülkeler için pek geçerli değildir. Ülkeler aynı anda çok sayıda farklı ürün üretebilirler. Bireyler için çizdikleri ‘üretim imkanları eğrisi (production possibilities frontier)’ aynı ölçüde ülkeler için geçerli değildir. O nedenle bu bakış, Fransa’dan Almanya’ya otomobil ihracatı yapılırken aynı zamanda Almanya’dan Fransa’ya otomobil ihracatı yapılmasını açıklayamaz. Bu durumun açıklaması, ürün farklılaştırması ve tüketim tercihleridir. Ama bu durum, anaakım teoriye göre geçici olmalıdır çünkü ürün farklılaştırılmasının olduğu rekabetçi olmayan piyasa yapılarının orta-uzun vadede ürünlerin homojenleştiği ve rekabetin sadece fiyatlar üzerinden yürüdüğü tam rekabetçi piyasaya evrilmesi gerekiyor. Ama gerçek hayatta hiç böyle bir deneyim yaşanmadı. Tarihin hiçbir zaman diliminde hiçbir yerde tam rekabetçi bir piyasa pratiği yaşanmadı.

Bu uluslrarası ticareti karşılaştırmalı üstünlükler ile açıklayan analizin açıklayamadığı bir diğer husus, birim emek maliyeti yüksek olan Belçika, İsveç, Danimarka, Hollanda, Almanya gibi ülkelerin dış ticaret fazlası verirken ihracatlarının GSMH'ya katkılarının, birim emek maliyetleri düşük olan Çin, Türkiye gibi ülkelerin ihracatlarının GSMH'ya katkılarının üzerinde olmasıdır.


Kaynak: World Bank

Post-Keynesyen alternatif: Thirlwall Kanunu

Küresel düzeydeki eşitsiz iş bölümünü ve üretimin işçinin grevden gelen pazarlık gücünü kırmak için küresel düzeyde parçalanmasını açıklayamayan bu bakışa karşı ekonomiyi arz değil talep temelli gören post-Keynesyen yaklaşım, döviz kurunu ticaret hacminin değil, ülkeler arası faiz farklarınca güdülenen finansal akımların (sıcak paranın) belirlediğini vurgular.

Post-Keynesyen yaklaşıma yakın olan Anthony Thirlwall, borcu ve talebi analizinin merkezine alan “Ödemeler dengesi kısıtlı büyüme modeli” ile alternatif bir açıklama sunar. Thirlwall Kanunu olarak da bilinen bu teoriye göre, hiçbir ülke, sürekli büyüyen cari açığını finanse edemediği sürece, uzun vadede cari ödemeler dengesi ile tutarlı orandan daha hızlı büyüyemez. Yani bir ülkenin büyümesi, ihracatına olan talebin esnekliğiyle doğru orantılı, ithalatının gelire olan esnekliği ile ters orantılıdır, dolayısıyla cari açığı ile sınırlıdır.

Mekanizmayı şöyle açıklar Thirlwall: Artan dış borç, yabancı alacaklıların borçlu ülkenin geri ödeme yapıp yapamayacağı konusundaki şüphelerini artırır ve artan ticaret açıkları, alacaklılar için sermaye kaybına neden olan bir devalüasyon olasılığının arttığına işaret eder. Bu da uluslararası finansman akışının durmasına ve ödemeler dengesi finans hesabında açık olarak yansıyan döviz rezerv kaybına yol açar. Bu sorunla karşılaşan ülke de yabancı sermayenin çıkışını durdurmak için çareyi faizi artırmakta bulur fakat bu faiz artışı iflasları tetikleyerek ekonomiyi resesyona sokar.

İhraç ettikleri emek-yoğun ve fiyat rekabetinin galebe çaldığı, talebinin fiyat esnekliği yüksek ürünler olan ama ithal ettikleri sermaye-yoğun, rekabetin ürün farklılaştırma üzerinden yürüdüğü, talebinin fiyat esnekliği düşük ürünler olan Türkiye gibi ülkelerin yaşadıkları kronik yapısal cari açık sorunu budur ve yerel para birimini değersizleştirerek üstesinden gelinebilecek bir sorun değildir. Ticaret kompozisyonunu dönüştürecek kalkınma ve maliye politikaları (kamu yatırımları) gerektirir.

Son olarak, tüketim malları ve üretim girdileri yüksek düzeyde ithalata bağımlı oldukları için enflasyonun döviz kuruna hassasiyetinin yüksek olan bu ülkelerin maruz kaldıkları kur-enflasyon-faiz sarmalı, Louis-Philippe Rochon’un da vurguladığı üzere, enflasyonun kök sebebi olan gelir üzerindeki çatışmanın küresel düzeyde vuku bulmuş halidir. Küresel finans, emtialar üzerinde yaptıkları spekülasyonlarla enflasyonu nüksettirip çare olarak dayatılan faiz artışlarıyla da gelirlerini artırmakta, bu çatışmadan galip çıkmakta.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Gerçekten sizi okuduktan sonra ekonomi ve sınıfsal tercihler hakkında aydınlanma yaşadım hocam. YouTube yakınlarınızı ve yazılarınızı dikkatle takip ediyorum. İyi ki varsınız. Emeğinize sağlık

Adsız dedi ki...

Hocam siz soruna işaret etmekten öte çözümde sunuyorsunuz, iktisadi anlayış ve/ya ideoloji perspektifi açısından beğenilir beğenilmez , bu ayrı konudur. Ama bilimsel bir yaklaşım ile benim çözümüm budur ve böyle bir literatüre dayanır diyebilen ana dilimi kullanan nadir iktisatçılardan oldunuz. Benim lisans eğitimim iktisat üzerine değil, korkut boratav hoca ile iktisadın emek tarafında da olabilen bir külliyatı olduğunu keşfederek amatör çalışmalarımı başlattım. Sizin ile de ufuk genişlemesine bir büyük katkı daha oldu. Emeğinize sağlık, merakla takip ediyorum yayımlarınızı.